Grbavica: The Land of My Dreams

Grbavica: The Land of My Dreams - Esma's Secret - Grbavica - Esmas Geheimnis - Grbavica - "Grbavica: Esma’nın Sırrı"

Türü:
Dram Yönetmeni: Jasmila Zbanic Oyuncular: Mirjana Karanovic, Luna Mijovic, Leon Lucev

Savaşın ardından Saraybosna’da yaşam... Savaş sonrası Saraybosna… Esma, 12 yaşındaki kızıyla kentin Grbavica mahallesinde yoksulluk içinde yaşamaktadır. Kızını, babasının savaşta şehit olduğuna inandırmıştır. Bir gece kulübünde garson olarak çalışmaya başlayan Esma, bir yandan da savaşın yaralarını sarmak için düzenli olarak kentte dul kadınların katıldığı rehabilitasyon merkezine gitmektedir.

Günün birinde kızı, sınıf arkadaşlarıyla okulun düzenlediği geziye katılmak ister. Geziye ücretsiz katılabilmesi için babasının savaşta şehit düştüğüne dair bir belgeye ihtiyacı vardır. Esma kızına böyle bir belge olmadığını söylediğinde yavaş yavaş gerçekler ortaya çıkmaya başlar…

Boşnak yönetmen Jasmila Zbanic’in ilk uzun metrajlı filmi “Grbavica”, savaştan sonra Saraybosna’nın Grbavica mahallesinde, kızıyla hayata tutunmaya çalışan dul bir kadının yaşamını yansıtan çarpıcı bir film. 2006 Berlin Film Festivali’nde aldığı büyük ödülle dikkatleri üzerine çeken film, savaş sonrasının acı ve korkularını sade ve etkili bir biçimde anlatmayı başarıyor.


Senaryosunu da Zbanic’in yazdığı filmde Mirjana Karanovic, Luna Mijovic, Leon Lucev, Kenan Catic, Jasna Ornela Berry, Dejan Acimovi, Bogdan Diklic ve Emir Had’ı Hafızbegovic rol alıyor. Filmin müziklerini Enes Zlatar bestelemiş.

Grbavica Fragmanı:

Grbavica Ekran Görüntüleri:

Because I Said So

Because I Said So,
"
Ben Sana Demiştim"

Türü: Komedi

Yönetmeni: Michael Lehmann

Oyuncular: Diane Keaton, Mandy Moore, Gabriel Macht, Tom Everett Scott

Çöpçatanınız anneniz olunca...

İyi niyetli ancak her şeye fazlaca burnunu sokan bir anne olan Eileen, güzel kızı Milly’nin ilişkilerindeki başarısızlıklarına daha fazla dayanamayıp gizliden gizliye kızına koca aramaya başlar. Gazete ilanlarından Milly’e layık olabilecek iki erkek bulur: Çekici ve başarılı bir doktor ile altın kalpli ve bekar bir baba.

İki aday, Milly’nin kalbini kazanmak için bir mücadele içine girerler. Peki Milly hangisini seçecek; ve daha önemlisi bu romantik oyunun arkasında annesinin olduğunu anlayınca ne yapacaktır?


Oscar ödüllü Diane Keaton ile ünlü pop şarkıcısı Mandy Moore’u başrollerde buluşturan romantik komedi filmi “Ben Sana Demiştim”in yönetimini, “Airheads”, “The Truth About Cats and Dogs” ve “40 Days and 40 Nights” filmlerinin yönetmeni Michael Lehmann üstlenmiş. Senaryosunu Karen Leigh Hopkins ve Jessie Nelson’ın birlikte yazdığı filmde ikiliye eşlik eden oyuncular Tom Everett Scott, Stephen Collins, Lauren Graham, Piper Perabo ve Gabriel Macht olmuş. Filmin müziklerini David Kitay bestelemiş.

Because I Said So Fragmanı:



Because I Said So Ekran Görüntüleri:



DivX Altyazı: Because I Said So

Norbit 2007 DivX

NORBIT

Türü: Komedi

Yönetmeni: Brian Robbins

Oyuncular: Eddie Murphy, Thandie Newton, Terry Crews, Clifton Powell


“Karısından yediği yumruklarla dağılan kocayı yazdık”

“Adım Norbit Albert Rice. Yetim bir çocuğum…” Golden Wonton Restaurant ve Yetimhanesi’ne Bay Wong tarafından getirilen Norbit’in öyküsü böyle başlar. Küçük Norbit orada hayatının ruh ikizi Kate ile karşılaşır; ikisi bir elmanın iki yarısı haline gelirler. Bu durum Kate’in evlat edinilip yetimhaneden ayrılmasına kadar böyle devam eder.

Kate’in gidişinin ardından Norbit için yeni bir yaşam başlar. Yapayalnız ve korkak bir çocuk olan 9 yaşındaki Norbit, günün birinde okul bahçesinde üç irikıyım öğrencinin saldırısına uğrar. Yardımına koşan 10 yaşındaki Rasputia adlı güçlü kuvvetli bir kız, onu saldırganların elinden kurtarır.

Norbit ile Rasputia beraber büyür ve evlenirler. Norbit artık karanlık işlerle meşgul Rasputia’nın ailesinin ezik bir üyesi olmuştur. Hayatı tam bir kısır döngü içerisinde sürüp giderken, yetimhanedeki eski gözdesi Kate’in Boiling Springs’e geri dönmesiyle Norbit’in hayatında dramatik bir değişim başlayacaktır...

Ünlü komedyen Eddie Murphy, Brian Robbins’in yönettiği “Norbit” ile yeniden hayranlarının karşısında. Murphy filmde hem Norbit, hem Rasputia, hem de Bay Wong karakterlerini canlandırıyor. Filmde Murphy’ye eşlik eden oyuncular Thandie Newton, Terry Crews, Clifton Powell, Mighty Rasta, Cuba Gooding Jr., Eddie Griffin ve Katt Williams olmuş.

Filmin senaryosunu kardeşi Charles Murphy ile aldıkları ani bir kararla “Hadi birşeyler yazalım, bakalım ne çıkacak?” mantığıyla yazmaya başlayan Eddie Murphy, bu konuda şunları söylüyor: “Kardeşim yıllardan beri senaryo yazar durur. Son yazdıkları arasında ‘Chapelle Show’un senaryosu gibileri de vardı. Bir gün ona, ‘Hey, beraber birşeyler yazalım. Sen artık popüler bir yazarsın. Gel beraber birşeyler yapalım’ dedim. Norbit’in senaryosu bu şekilde ortaya çıktı.”

Öykünün ana çatısını oluştururken internette gördükleri bir videodan esinlendiklerini söyleyen Charles Murphy, sözlerine şöyle devam ediyor: “İnternette izlediğimiz videoda bir adamla karısının sokakta yaptığı kavganın görüntüleri vardı. Yumrukların konuştuğu, yerlerde sürüklemelerin kol gezdiği müthiş bir kavgaydı bu. Karı-kocanın çevresine toplananlar şok halde bu kavgayı seyrediyorlardı. Şok olmalarının sebebi ise, zavallı adamcağızı yollarda sürükleyenin, yumruk atanın kadın olmasıydı. O videoyu gördükten sonra Eddie ile beraber bu konuyu ele aldık. Karısından yediği yumruklarla dağılan kocayı yazdık.”


İnternetteki videodan esinlenen Murphy kardeşler, aşırı baskıcı karısı Rasputia’nın egemenliği altında inim inim inleyen, karısına köle gibi hizmet ettiği halde yine de yaranamayan Norbit karakterini yaratmışlar. Eddie Murhpy, filmdeki karı-kocayı şu sözlerle tanımlıyor: “Rasputia aşırı baskıcı ve küfürbaz bir kadındır. Buna karşılık Norbit son derece pasif kişilikli ve kibar bir adamdır. Rasputia onu parmağının ucunda oynatır. Kocasının hayatının her anını en sıkı şekilde kontrol eder. Norbit ile Rasputia’nın ilk tanışması çok eskilere kadar gider. İkisi de henüz küçük birer çocukken tanışmışlardır. Rasputia daha ilk günde, ‘Sen benim erkek arkadaşım olacaksın’ demiş ve onu erkek arkadaşı yapmıştır. İlkokul ve lise yıllarında bu böyle devam etmiş, okuldan sonra da evlenmişlerdir. Kısacası Rasputia bu adamın hayatını daha çocukluğundan itibaren ele geçirmiştir.”

Norbit Fragmanı:



Norbit Ekran Görüntüleri:

Living and Dying

Living & Dying - " Ölümle Dans"

Türü: Aksiyon

Yönetmeni: Jon Keeyes

Oyuncular: Edward Furlong, Bai Ling, Yelda Reynaud, Tamer Karadağlı

Hollywood’da Türk oyuncuların ayak sesleri... Duca Şirketine ait bir ofisten çalışanların maaşlarını çalan üç soyguncu, polis tarafından kuşatılır. Şiddetli bir çatışma sonrasında soyguncular sokağın karşısındaki kafeye sığınmak zorunda kalırlar. Kafede ise iki azılı katil bulunmaktadır. İki katilin herkesi rehin alıp kontrolü ele geçirmesiyle işler iyice karışık bir hal alır. Katiller soygunculardan birini öldürürler ve diğer ikisini –Sam ve Nadia– kafedeki kontrol onlardaymış gibi rol yapmaya zorlarlar.

Dışarıda ise polis dedektifleri Rick Devlin ve Catherine Pulliam, rehinelerin serbest bırakılması için çalışırlarken karanlık işadamı Nicolea Duca ile arabulucu federal ajan Lind yetkiyi ellerine alırlar. Silahlardan çıkan dumanlar kaybolduğunda; yaşayanlar, ölenler, sağ kalan rehineler ve içeridekilerin kurtarıcısı rolünü üstlenen soyguncular arasında kurulan bağlar ortaya çıkacaktır...

İyilerle kötülerin sürekli yer değiştirdikleri gerilim dolu bir aksiyon filmi “Ölümle Dans”, Türk oyuncuların ilk defa önemli başrolleri paylaştıkları ve uluslararası kimliklerle oynadıkları bağımsız bir Hollywood yapımı.

Jon Keeyes’in yazıp yönettiği filmin güçlü oyuncu kadrosunda yer alan isimler arasında Edward Furlong (Sam), Bai Ling (Nadia), Arnold Vosloo (Rick Devlin), Yelda Reynaud (Catherine Pulliam), Tamer Karadağlı (Nicolea Duca), Michael Madsen (Lind) ve Deniz Akkaya (Anne Noble) başı çekiyor.

Living and Dying Fragmanı:


Living and Dying Ekran Görüntüleri:

Paris, Je T’Aime - Paris, Seni Seviyorum

Paris, Je T’Aime - "Paris, Seni Seviyorum"

rü: Duygusal

Yönetmeni: Olivier Assayas, Gurinder Chadha, Sylvain Chomet, Joel - Ethan Coen

Oyuncular: Florence Muller, Leila Bekhti, Steve Buscemi, Gaspard Ulliel

Paris’te aşk başkadır...

Paris’te aşk her yerdedir: Barlarda, kafelerde, Eyfel Kulesi’nin altında, metroda hep aşk vardır…


“Paris, Seni Seviyorum” Paris’i, dünyanın en çok alkışlanan film yönetmenlerinin
gözüyle perdeye yansıtıyor. Film için çok sayıda uluslararası yönetmenden
Paris’te geçen romantik bir hikaye anlatmaları istenmiş. Projeye katılan tüm
yönetmenler Paris’in zengin sinematografik tarihine rağmen geriye bakmaktansa,
Paris’i bugünkü haliyle, beyaz perdeye hiç taşınmamış yönleriyle aktarmayı
yeğlemişler.

Bu nedenle “Paris, Seni Seviyorum” farklı sosyal sınıflar, kuşaklar, kültürler ve atmosferlerin karışımı. Her yönetmenin kentin çeşitli yerlerinde geçen farklı yaşam kesitleri sunduğu, sevinç, ayrılık, beklenmedik garip rastlantılar ve her şeyden çok aşka dair hikayelerden oluşan bir film.
Claudia Ossard - Emmanuel Benbihy, Olivier Assayas, Frederic Auburtin - Gerard Depardieu, Gurinder Chadha, Sylvain Chomet, Joel - Ethan Coen, Isabel Coixet, Wes Craven, Alfonso Cuaron, Christopher Doyle, Richard La Gravenese, Vincenzo Natali, Alexander Payne, Bruno Podalydes, Walter Salles - Daniela Thomas, Oliver Schmitz, Nobuhiro Suwa, Tom Tykwer - Gus Van Sant’ın yarattıkları; Natalie Portman, Fanny Ardant, Elijah Wood, Nick Nolte, Juliette Binoche ve Steve Buscemi gibi dünyaca ünlü oyuncuların kamera karşısına geçtiği “Paris, Seni Seviyorum”da Paris’i yeniden keşfedeceksiniz.

2006 Canner Film Festivali “Belirli Bir Bakış” bölümünde yer alan filmin katıldığı diğer festivaller arasında Moskova, Toronto, Izlanda, Kopenhag Film Festivalleri var. “Paris, Seni Seviyorum”, İstanbul Film Ekimi’nde de gösterilmişti.

Paris, Je T’Aime Fragmanı:


Paris, Je T’Aime Ekran Görüntüleri:

Death of a President - Bir Başkanın Ölümü

Death of a President - "Bir Başkanın Ölümü"

Türü: Gerilim
Yönetmeni: Gabriel Range
Oyuncular: Hend Ayoub, Brian Boland, Becky Ann Baker, Robert Mangiardi

Tarihi yeniden yazmak mümkün...
Kim tarihi yeniden yazmak istemez ki? Üstelik herkesin inanacağı kadar gerçekçi bir biçimde... “Bir Başkanın Ölümü”, bunun mümkün olduğunun kanıtı. ABD Başkanı George W. Bush’un 19 Ekim 2007 tarihinde bir suikaste kurban gitmesini konu alan film, 2008 yılında geçen kurmaca bir ‘belgesel’ olarak tasarlanmış.

Arşiv görüntüleri ve röportajların profesyonelce bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan, heyecan verici bir atmosfere sahip olan film, gerçeğin çarpıtılmasıyla ortaya çıkan daha büyük bir gerçeği anlatıyor. Öykü, Oliver Stone gibi yönetmenlerin gerçeklere ve tarihe sansasyonel yaklaşımlarının eğlencenin ötesine de taşınabileceğinin güzel bir kanıtı.

Film, Quentin Tarantino ya da Oliver Stone’un eserlerinden tanıdık olduğumuz o patlayıcı enerjiyle açılıyor. Gerilim yüklü kurgusuyla, izleyicileri Başkan Bush’u çılgınca protesto eden bir kalabalığın ortasına çekiyor. Chicago’da bir konuşma yapmak için bulunan Başkan, filmde sempatik ve sıcak bir kişi olarak tasvir edilmiş. Karşımızdaki Bush, çalışma arkadaşları tarafından sevilen, yandaşlarının etkileyici bulduğu bir politikacı. Ancak otelinin dışındaki kalabalık, öfke ve nefretle dolu. Protestocular ve polis arasındaki gerilim giderek yükseliyor ve sonunda Başkan’ın vurulduğu anla son buluyor.

Suikastin sonrasında “Bir Başkanın Ölümü” yön değiştirerek polisiye bir tarza bürünüyor. Başkanı kim vurmuştur? O anda sokakları dolduran nefret dolu binlerce protestocudan hangileri göz altına alınmalıdır? Sonuçta FBI’ın göz altına aldığı ve mahkemede yargılanan kişi, Orta Doğu kökenli bir Müslüman olur. Ancak gerçek suçlu Cemal Ebu Zikri midir? Onu bu suikaste iten şey terörizm midir? Eldeki kanıtlara rağmen, bu suikastin ardında terör bağlantısından başka, daha kişisel bir neden olamaz mı?

Genç İngiliz yönetmen Gabriel Range, parlak bir fikirden yola çıkarak herkesin dikkatini çeken, hem eleştirmenlerin hem de izleyicilerin beğenisi kazanan bir film yaratmış. 2003’te “retrospektif belgesel” şeklinde çektiği “The Day Britain Stopped” filminde İngiltere’de toplu taşıma sisteminin çökmesiyle yaşanan karmaşayı ve ölümleri etkileyici bir şekilde anlatan yönetmenin yeni filmi “Bir Başkanın Ölümü”, “gerçeği korkusuzca çarpıtarak daha büyük bir gerçeği ortaya çıkardığı” için Toronto Film Festivali’nde Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) ödülüne layık görülmüş.

Senaryosunu Gabriel Range ve Simon Finch’in birlikte yazdıkları filmin başrollerini Hend Ayoub, Brian Boland, Becky Ann Baker, Robert Mangiardi ve Jay Patterson paylaşmış. Filmin görüntü yönetmeni ise Graham Smith.

Death of a President Fragmanı:



Death of a President Ekran Görüntüleri:

Ne Le Dis à Personne - Tell No One

Ne Le Dis à Personne - "Kimseye Söyleme"

Türü:
Dram

Yönetmeni:
Guillaume Canet

Oyuncular:
François Cluzet, Marie-Josee Croze, Kristen Scott Thomas, François Berleand


Nefes kesen bir kovalamaca...

Alex, çocukluk aşkı eşinin sekiz yıl önce vahşice öldürülmesinden sonra kendisini toparlayamamıştır. İşlediği tüm cinayetleri itiraf eden katil, Margot’yu öldürdüğünü hep inkar etmiştir. Margot’nun cesedi üzerinde yapılan araştırmalar ise katilin aynı kişi olduğuna işaret etmektedir. Yıllar sonra Margot’nun cesedinin bulunduğu yerin yakınında aynı şekilde öldürülmüş iki kişinin daha cesedinin bulunmasıyla soruşturma tekrar başlar.

Bu arada Alex, kimden geldiği belirsiz bir e-mail alır. Maildeki linke tıkladığında, karısının kalabalık bir yerde çekilmiş bir videosunu görür. Üstelik görüntü, Margot’nun sekiz yıl önceki değil şimdiki halidir. Esrarengiz e-mailler ve tekrar açılan soruşturma ile nefes kesen bir kovalamaca başlayacaktır.

Margot hayatta mıdır? Eğer hayattaysa niçin “kimseye söyleme” demiştir?

Guillaume Canet, ilk yönetmenlik denemesi olan “My Idol”un başarısının ardından, bu kez bir roman uyarlamasını perdeye taşıyor. Harlan Coben’in,dünya çapında 27 ayrı dile tercüme edilen ve 6 milyondan fazla satan aynı adlı çok satan kitabından uyarlanan “Kimseye Söyleme”nin senaryosunu Canet, “My Idol”daki yazım ortağı Philippe Lefebvre ile birlikte kaleme almış.


Fransız Oscarları olarak görülen Cesar Ödülleri’nde “en iyi yönetmen” ve “en iyi erkek oyuncu” dahil dört dalda ödül kazanan “Kimseye Söyleme”de François Cluzet, Marie-Josee Croze, Kristen –Scott Thomas, François Berleand, Nathalie Baye, Jean Rochefort, Marina Hands, Giller Leloche ve Florence Thomassin rol almış. Filmin müziklerini ise Mathieu Chedid bestelemiş.


Guillaume Canet, bu romanı perdeye aktarmak istemesinin nedenlerini şöyle ifade ediyor: “Yeni filmim için kafamda bir fikir oluşturmaya çalışırken ‘Kimseye Söyleme’ye rastladım. Okuyunca hayatımda ilk kez bir kitap öyküsüne yatırım yapabileceğimi hissettim. Çok sayıda güçlü karakter içeriyordu ki, böyle olması benim için daha da iyiydi. Çünkü bende çok zayıf bir yön vardır. Ne zaman beğendiğim bir erkek veya kadın oyuncuyla tanışsam onlarla çalışmak isterim. Bu kitapta bol keseden rol dağıtabileceğim çok fazla ilginç karakter vardı. Ayrıca kitapta gerilim, aşk öyküsü, heyecan gibi farklı tarzların kesişmesini de çok sevdim. Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi yazmadığım bir şeyi ilk okuduğumda kendimi yönetmen olarak göremem. Bu kitabı okurken filmi kendi akıl gözümde şekillendirmeyi başarabildim. Filmi çekerken ne yapmam gerektiğini tam olarak biliyordum.”

Ne le dis à personne Fragmanı:




Ekran Görüntüleri:

El Laberinto del Fauno - Pan's Labyrinth

Pan's Labyrinth - Pan’ın Labirenti

Türü: Fantastik

Yönetmeni: Guillermo del Toro Oyuncular: Ivana Baquero, Doug Jones, Sergi Lopez

Prensesin üç korkunç görevi... “Pan’ın Labirenti”, İkinci Dünya Savaşı sonrasında geçen fantastik bir yolculuğun hikâyesi...

10 yaşındaki Ofelia, yeni taşındığı evin arka bahçesinde esrarengiz bir labient keşfeder. Labirentin içinde yaşayan Pan adındaki yaratık, küçük kızın tüm yaşamını değiştirecektir.

Pan, Ofelia’ya, aslında bir prenses olduğunu ama sadakatini kanıtlamak için üç korkunç görevi tamamlaması gerektiğini söyler. Başarılı olamadığı taktirde gerçek prenses olduğunu asla kanıtlayamayacak ve gerçek babası olan kralı bir daha asla göremeyecektir...

2006 Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye adayı olan “Pan’ın Labirenti”ni, “Blade 2”, “Hellboy” ve “Mimic” filmlerinin yönetmeni Guillermo del Toro yazıp yönetmiş. Filmin başrollerini Ivana Baquero (Ofelia), Doug Jones (Pan), Sergi Lopez (Kaptan Vidal), Ariadna Gil (Carmen Vidal) ve Maribel Verdu (Mercedes) paylaşmış. Görüntü yönetimini Guillermo Navarro’nun üstlendiği filmin müziklerini Javier Navarrete hazırlamış.

El Laberinto del Fauno Fragmanı:




Ekran Görüntüleri:


Pan's Labyrinth Türkçe DivX Altyazısı

Zwartboek - Black Book 2006

Black Book - Kara Kitap

Tür: Savaş/Macera

Yönetmen: Paul Verhoeven

Oyuncular: Carice van Houten, Sebastian Koch, Halina Reijn

2006 Toronto Uluslararası Film Festivali Özel Seçimi...

Hollanda 1944 İkinci Dünya Savaşı'nın son yıllarında güzel şarkıcı Rachel Stein, Tsjempkema ailesinin yanında, Hollanda kırsalında saklanmaktadır. Bir zamanlar popüler ve zengin bir şarkıcı olan Rachel, şimdi Avrupa'daki bir çok yahudi gibi ailesinden ayrı, her an Gestapo tarafından yakalanma korkusuyla savaşın bitmesini beklemektedir. Geçici güvenli-evi, alman savaş uçaklarının ateşi altındaki bir müttefik hava bombardımanı sırasında yıkılınca, Rachel, kendisini güvenli bir yere ulaştırmaya söz veren Rob isminde sempatik bir genç ile tanışır. Sonraki sabah Rachel'ı şehirdeki kontağı ile tanıştıran Rob, ailesini bulup, kurtarılmış topraklardan sınır dışına çıkıp kaçmayı planlamaktadır.


Hollanda'da gizlice yahudileri sınır dışına kaçmalarına yardım eden bir avukat olan Mr. Smaal ve karısının evine gelirler. Mr. Smaal, gönülsüzce de olsa, Rachel'ı düşman hattından geçirip, müttefik topraklarında ailesiyle buluşması için ayarlama yapacağını söyler. Fakat tehlikeli bir nehir geçişi sırasında, tekneleri Alman devriyelerince pusuya düşürülür. Naziler acımasızca teknedeki herkesi öldürürken Rachel, nehre atlayıp kurtulmayı başarır.

Sonraki sabah Rachel, Hollanda Direniş örgütünün liderlerinden biri olan Gerben Kuipers tarafından kurtarılır. Nazik ve cömert bir adam olan Kuipers, Rachel'e bir iş ve güvenli bir ev önerir. Fakat ailesinin canice katliamını unutamayan Rachel, direnişe katılıp Almanlar'a karşı savaşmaya karar verir.

İlk görevi sırasında Rachel, başka bir direniş başkanı olan Hans Akkermans ile birlikte bir trenden bilgi toplanması ve silah kaçırılmasına yardım eder. Karı koca taklidi yapıp Alman devriyelerini atlatacaklarını uman Rackel ve Hans, bagaj kontrolü sırasında durdurulurlar. Akıllıca jestlerle Hollanda SS'lerinin başkanı olan Ludwig Müntze'yi etkilemeyi başaran Rachel, bagaj kontrolünden sorunsuzca geçmeyi başarır. İkisi de birbirlerinden çok etkilenmiş olan Rachel ve Müntze, bunun ilk ve son karşılaşmaları olduğunu düşünürler.

Fakat bu öngörü, bir silah kaçırma operasyonu sırasında, içlerinde Kuipers'in oğlunun da olduğu bir takım yüksek rütbeli Direniş üyelerinin yakalanmalarıyla, kısa ömürlü olur.Oğluna olan sevgisiyle körleşen Kuipers, Rachel ve Akkermans'a SS karargahına sızıp, yakalananları kurtarmalarını emreder. Müntze ile karşılaşmasını hatırlayan Rachel, onu baştan çıkartıp direnişçilerin salınması için ikna etme görevine gönüllü olur. Müntze ile olan ilk görüşmesinde asistanı olarak işe alınır ve SS'lerin başı ile sürekli yakın temas halinde olur. Ronnie ile arkadaş olan Rachel, Nazi rejiminin acımasızlığı ve caniliğine tanık olur ve yakalanan direniçi arkadaşlarının ölüm emirlerini yazmak zorunda kalır. Mahkumların ne kadar feci şartlara katlanmak olduklarını gören Rachel, onları kurtarmanın tek yolunun Müntze olduğuna karar verir. Normalde asla taviz vermeyen bağışlamaz Nazi doğasına rağmen, Müntze'nin kendi vicdanının ağırlığı altında ezildiğini farkeder. Müntze, Direniş örgütüyle gizlice esir değişimi ve ateşkes anlaşması yapmaya çalıştığı sıralarda, komutada ikinci sırada olan Franken, Müntze'nin bu planlarını farkedip konuyu General Käutner'e açar. Müntze tutuklanıp, direnişe yardım etmek ve vatan hainliği suçlarından idama mahkum edilir.

Hayatta Kalmak İçin Cesaret, Direnmek için Ruh Gerekmetedir...
Zwartboek Fragmanı:




Ekran Görüntüleri:






Saturno Contro 2007

Bir Ömür Yetmez "Aşklara ve Dostluklara"

Türü: Dram

Yönetmeni: Ferzan Özpetek

Oyuncular: Pierfrancesco Favino, Luca Argentero, Stefano Accorsi, Serra Yılmaz

Yeni ilişki dinamikleri arayanlar için tanıdık bir öykü...
İç dünyamızdaki değişiklikleri reddetmek, saklamak, ertelemek yerine her şeyi açıklıkla dışa vurup, yakın çevremizle yüzleşirsek ne olur? Çevremizdeki herkes ve her şey bize değişimi önerirken biz nasıl olur da geçmişimizden asla ayrılamayız? Ve her şeyin ötesinde, aşklar ve dostluklar için bir ömür yeterli midir?

İlk filmi “Hamam”dan itibaren tüm filmleri ile uluslararası düzeyde takdir gören, aralarında İtalya’nın en büyük sinema ödülü David di Donatello’nun da yer aldığı birçok ödül kazanan, Avrupa sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Ferzan Özpetek’in son filmi “Bir Ömür Yetmez (Aşklara ve Dostluklara)”, kırklı yaşlarına gelmiş bir grup arkadaşın dostluklarını, sevgilerini ve hayatlarını sorgulaması çevresinde gelişen bir film.

Dostlukta olduğu kadar aşkta da ayrılığı kabul edememek, bu arkadaş grubunu duyguları, heyecanları ve en derin korkularıyla yüzleşmeye zorluyor. Filmdeki insanların hikayesi, yeni kurallar ve yeni ilişki dinamikleri arayan herkes için tanıdık bir öykü aslında.


Senaryosunu Gianni Romoli ve Ferzan Özpetek’in birlikte yazdıkları filmin başrollerini Stefano Accorsi, Margherita Buy, Pierfrancesko Favino ve Serra Yılmaz paylaşmış. Filmin görüntü yönetmeni ise Gianfilippo Corticelli.

Mart ayı sonunda başlayan İstanbul Film Festivali’nin de açılış filmi olan “Bir Ömür Yetmez”in çekimleri Roma ve çervresinde gerçekleştirilmiş. Özpetek filmde iki Türkçe şarkıya yer vermiş: Işın Karaca’nın seslendirdiği ve Sezen Aksu ile Yıldırım Türker’in bir şarkısı olan “Bitmemiş Tango” ve Nil Karaibrahimgil’den “Pırlanta”.

Saturno Contro Fragmanı:


Ekran Görüntüleri:

Premonition 2007

Premonition - Sıradışı

Türü: Dram
Yönetmeni: Mennan Yapo
Oyuncular: Sandra Bullock, Julian McMahon, Shyann McClure

Henüz gerçekleşmemiş bir gerçeğe uyanmak... Linda Hanson’un güzel bir evi, çok sevdiği bir eşi, iki sevimli kızı, kısacası harika bir hayatı vardır. Taa ki kocasının bir trafik kazasında öldüğü haberini aldığı kahredici güne kadar… Kendisini ailesine adamış bir eş ve bir anne için hayal edilebilecek en kötü şeydir Linda’nın başına gelen. Ya da acaba bu aslında kötü bir düş müdür?

Ertesi sabah Linda uyandığında kocası yaşamaktadır. İlk başlarda Linda bu kazanın bir kâbus olduğuna inanır. Ama olay tekrarlanmaya başlar; bazı sabahlar uyandığında Jim hayatta, yanındadır; bazı sabahlarda ise bir dul olarak uyanır. Ve günler Linda için sıradışı bir gerçekliğe bürünür.

Linda’nın bu travmatik önsezileri, bir seri bulmacaya, yıpratıcı bir olaylar zincirine dönüşür. Bu gerçeküstü olaylar, mükemmel görünen yaşantısının aslında o kadar da mükemmel olmadığını ortaya çıkarmış, dünyasını altüst etmiştir.

Ve Linda, ailesini kurtarmak ve Jim’le birlikte kurdukları herşeyin eskisi gibi kalmasını sağlamak için zamana ve kadere karşı gözü dönmüş bir yarışa başlar...

Ürkütücü ve duygu yüklü gerilim filmi “Sıradışı”, hayatını çevreleyen sınırları sorgulayan, sürdürdüğü tam kontrollü yaşamdan yorulan ama kaderine razı olmayı seçen bir kadının etrafında gelişen olayları anlatıyor. Bu sıradışı durumdaki güçlü kadın kahramandan beklenen ise, hayatını düzeltebilmek için bir çıkış noktası bulması.

Önce Almanya’da, ardından da Hollywood’da yıldızı parlayan Türk asıllı yönetmen Mennan Yapo’nun yönettiği filmin senaryosunu Bill Kelly yazmış. Başrollerde Sandra Bullock, Julian McMahon, Nia Long, Kate Nelligan, Amber Valletta ve Peter Stormare kamera karşısına geçmiş.

“Sıradışı” için çok basit bir fikirden yola çıkılmış: “Hayatınızdaki en önemli insanı kaybetseniz ve ertesi gün yine onunla uyanıp onu yanınızda canlı bulsanız ne hissederdiniz? Bütün bunların bir rüya olduğunu mu yoksa henüz yaşanmamış bir trajedinin habercisi olduğunu mu düşünürdünüz?” Yapımcı Sunil Perkash, bu soruları yazar Bill Kelly’ye yönelttiğinde, senarist bu soruları bir adım daha ileri götürmüş: “Eğer haftanın günleri iskambil kartları gibi olsaydı ve onları havaya savurup yere düştükleri sırayla yaşansalardı neler olurdu?”

Hikâye, böylesi dayanılmaz bir kaybın duygusal çöküntüsünü ve günlerin sıradışı belirsizliğini yaşayan bir kadını ele alarak sadakat, aşk ve kader kavramlarını sorguluyor. Kelly’nin deyimiyle “Hayatının monotonluğundan şikayet eden, her günün aynı yaşanmasından yorulan Linda, yaşadığı bu sıradışı olaylar sayesinde onun için hayatta neyin önemli olduğunu anlıyor.”


Premonition Fragmanı:


Ekran Görüntüleri: